HERŞEY YENİDEN BAŞLIYOR...

Doygunluğa ulaşan bulut misali yağmak, bazen okşayan bazen de yerle bir eden rüzgar misali esmek, sessizliği dinlemek, en derin yere dokunmak...güneş misali ısıtmak...hissetmek ve yaşamak...vesaire...vesaire...vesaire
Kısaca ne geliyorsa, ne gidiyorsa...

Şeyma Erdoğan


13 Şubat 2010 Cumartesi

“Ay dedeee evin nerdeeee… Börek getiiiir, balaaa batır, sen yemezsen Şeyma’ya getiiiir”…


12.07.2003





Pek kıymetli Şeyma,

Bir yıl önceydi…tatil kararı veremiyordun,

Şirince demiştim,

Efes demiştim.
Yüzlerce yıl öncelerden birileri her an karşına çıkacakmış gibi duyumsarsın, gel demiştim.
Antik görünümlü defterlerimden söz etmiş, onlardan biri sahiplenmen için seni bekliyor demiştim.
KUDZA(Kutsal Düş Zamanları Atölyesi)
Sana bir defter vermiyor; Hayır!
Sana sende sayfalar doldukça oluşacak yepyeni bi kişilik imgesinin “malzemelerini” yalnızca bir araya getiriyor;Evet!
HALDUN TUNÇER

05.08.2003

Zeynep ve Haldun çiftinin Kuşadası’ndan yolladıkları bir hediye… Anlamlı, etkileyici…
İnsanın kendini önemli hissettiği an’lardan birini yaşattılar bana. Onlara mutluluklar; bana da bu sayfalara “yazmaya kıyamadığım” yok anlar diliyorum. Yazmak ve yıllar sonra okuyabilmek dileği ile…Tuhaf bi duygu…
Ş.E.

10.09.2009 saat 23:55
Okundu… Tuhaf bi duygu… Evet!
Ş.E




00:00 düne başlarken…

“Ne çok severdim yazmayı… İlkokul çağlarında tutmaya başladığım ve şu an bir çoğunun adını bile anımsamadığım arkadaşlarıma ayırdığım ‘kalbim kadar temiz sayfalar’ı olan, “Hatıra Defteri”ni lise yıllarımda “ne saçma” diye yırtıp atmakla hata yaptığımı yıllar sonra anlayacaktım. “Sepet sepet yumurta sakın beni unutma”… İhanet etmişim aslında onlara…
İzlediğim bir filmin sahnelerini anımsamaya çalışır gibiyim… Kurgusu biraz karışık, bazı oyuncuların yüzleri silik, figüranı bol… Komik, gerilimli, romantik, sıkıcı, dramatik, sürükleyici, hayali, korkulu, müzikal sahneler… An’lar…
Dünyaya geldiğimiz anda popomuza vurulan şaplakla nefes almayı öğreniyoruz ilk olarak. Nefes alıyoruz ancak bedeli ağlamak oluyor ya da ağlamanın bir hediyesi; nefes almak…
Biricik ailemiz için dünya, bizim etrafımızda dönmeye başlıyor. Uykusuz gecelerden çok daha fazlasını yaşatıyoruz onlara. Sevgiyi de mutluluğu da bizde tadıyorlar; heyecan, endişe ve korkuyu da. Planlı ya da plansız geldiğimiz şu dünyada, en çok işittiğimiz “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu karşısında biraz düşünüp, aklımıza o sıralarda en çok yatan mesleği sallayarak “Aferin!” aldıktan sonra, bir an evvel büyümek isteyerek “Ne olacağız” derdine daha küçük yaşlarda düşüyoruz.
Resim defterimi unuttuğum için beni eve defteri almaya yollayan öğretmenimden ilk kez duyduğum “Akılsız başın cezasını ayaklar çeker” sözünün ne anlama geldiğini, derse yetişmek için okula koştuğumda öğrendim… Akılsız başın cezasını ayaklar çekti…
Annemin komşularına ilk defa pişirdiğim Türk kahvesini anımsıyorum. Kişi başına 1 çorba kaşığı! kahve konmayacağını, misafirlerin aldıkları bir yudumla yüzlerinin girdiği şekli gördüğüm anda öğrendim. Bu utanç sonrası ‘bir fincan dolusu telve’ hikayesinin her kahve yapışımda yıllar sonra bile aklıma gelmesine engel olamıyorum Bir süre kahve yapmayı reddetmiştim.

Khaled Hosseini’in Uçurtma Avcısı romanı "Bugün neysem on iki yaşımda oldum." cümlesi ile başlar. Psikiyatristlerin “şimdi çocukluğunuza dönelim!” diyerek sizi yıllar öncesine götürüp anılarınızın dehlizlerinde yer yer karanlık odalarda dolaşmaya çıkarması bu yüzden…
“Ay dedeee evin nerdeeee… Börek getiiiir, balaaa batır, sen yemezsen Şeyma’ya getiiiir”… O odalardan birinde saklı duran annemin ninnilerini dinlediğim an’lar, beni her daim gülümsetmeyi başaran ve kendimi “şanslı” hissetmeme sebep olan nice aydınlık anlardan sadece biri… Loş kalan ya da siyahın hakim olduğu zaman dilimlerinde yapılan yolculuğun ayak izlerinin de peşine düşme zamanı…
“Ne yaşayacağım?” sorusunun cevabı günlerde sürpriz olarak saklı dururken, yaşanmışların üstünden tekrar geçmek yolumuzu aydınlatmayı sağlayabilir ve yazmak; doygunluğa ulaşmış bir bulut gibi… Yağmak…

Tam da şu anda, gecenin sessizliğinde…

Ş.E


1 yorum:

  1. Merhaba

    SEVGİLİLER GÜNÜ ÜZERİNE
    Kapitalist tüketim uygarlığı için her “özel gün” ya da bizzat kapitalist uygarlık tarafından ısmarlama olarak yaratılmış özel günler (sevgililer günü, anneler günü, babalar günü vb.) büyük vurgun günleridir ve bu günler, kapitalizm için hayati öneme sahiptir.

    YILBAŞI YA DA YENİYIL ÜZERİNE
    Yıl, bir zaman birimidir, tıpkı sanat, gün, hafta ve ay gibi.
    Yeni dönemin tüketim kültürüne adapte edilmesi gerekiyordu.
    Büyük metropollerin merkezlerine milyonlarca insan toplanıyor, koca kitleler bir arada duruyorlar ama kimse kimseyle bir şey paylaşmıyor, ama yine de bir arada duruyorlar. Sahneden birisi düğmeye basıyor ve hep birlikte on, dokuz, sekiz diye geriye saymaya başlıyorlar ve sıfır anonsu yapıldığında hep bir ağızdan bağırarak ellerindeki patlayıcıları ateşliyor ve hareketleniyorlar. Ne oldu şimdi? Diye soracak olsanız kimsenin verebilecek bir cevabı yoktur, Ya da yaygın cevap, yeni bir yıla girdik olacaktır

    BATI UYGARLIĞININ ÇALDIĞI TAKVİM
    Binlerce yıldır Mısırlılar Güneş takvimini kullanıyordu ve Mayalarda kullanıyordu.
    Batı Uygarlığı, isim değiştirerek çalma işlemini gerçekleştirdi. Önce miladi takvim, ve Jülyen takvimi dana sonra da Gregorien Takvimi isimlerini verdi.

    YanıtlaSil