HERŞEY YENİDEN BAŞLIYOR...

Doygunluğa ulaşan bulut misali yağmak, bazen okşayan bazen de yerle bir eden rüzgar misali esmek, sessizliği dinlemek, en derin yere dokunmak...güneş misali ısıtmak...hissetmek ve yaşamak...vesaire...vesaire...vesaire
Kısaca ne geliyorsa, ne gidiyorsa...

Şeyma Erdoğan


6 Eylül 2010 Pazartesi

KOrKU



Melikeciğimin yaktığı mum bir süre daha yanar içimde...

Yazısının ardından ortak duygu ve düşüncelerle aslında birbirimize ne kadar benzer tadlar aldığımız, benzer yerlere çengelli iğne taktığımız, kesişen yollarda duraksadığımız aşikar.

Erkin Koray-Yağmur tıkla...bir taraftan dinle:)

Dün gece ki sağnak yağmur sonrası güne başladığım anda aklıma takılan şarkıydı...Gün boyunca da mırıldandığım...Melike'nin girizgahı...                                                    
ve sonrası..Kokular....Bıraktıları...İzleri...Anımsattıkları...Bazen tebessüm ettiren, bazen buruk bir gülümseme bırakan...belki de bir kaç damla gözyaşı getiren...Kokular...

Bir başlasam Melike'nin yazdıklarına ekleyebileceğim bir etki listem var elbette ama konu kesişen duygular noktasında bugün tam da eve dönerken "Koku" öznesinin "yüklem"e dönüşmesiydi hissettiğim. 

"Yeni açılan daha doğrusu adı "city bread house" olarak değiştirilen çocukluğumun "fırın" ı... Bildiğin fırın yani! , önünde pide kuyruğu...Koku ile geçmişe gidip, iftar vaktine dakikalar kala heyecanla beklediğim sıranın bana gelmesi ile ucundan koparılarak eve koşmak...Fırından uzaklaşırken aklıma gelmezdi elbette yıllar sonra; "city bread house" adıyla bile, daha değişen bir çok şeyin bizi çocukluğumuzdan da uzaklaştırabileceği... "
...

İyi yönde değişen ne kadar az şey var... Bir yandan gelişmek ,diğer yandan  gerileşmek hiç bu kadar birbirine yakın olmamıştı. Sanki ters adımlarla koşuyor gibiyiz. Yani zaman ileri itiyor bizi... Bize sunulan hayatın içinde direnç bile gösteremeden akıp gidiyoruz. Bir dalga geçme vesilesi ve sıfatı olarak kullanılan SAZAN bile! direniyor yaşadığı sularda... Sözgelimi; aşırı soğuklarda toplu halde çamura gömülerek kış uykusuna yatıyorlar.Kışın ölmeden dondurabiliyorlar kendilerini. Su akıntısına "karşı" yüzebiliyorlar. Kuyruğunu çeneleri arasına sıkıştırıp bıraktığında, zemberek gibi boşanarak 3-5 metre sıçrayarak çağlayanları aşabiliyorlar. "Sazan" bu mücadelesi ile "saygı"yı hakediyor. Ve biz onların adını avlandıkları anda hayatlarının sonuna gelmiş olmaları halini benzetiyoruz "atlayanlara"...Oysa bir mücadelesi var hayatta...En küçük organizmanın dahi bir "hayatta kalma", "elenmeme" mücadelesi var. Doğada bu mücadele, besin zincirini oluştursa da farklı türler arasında sözkonusu olan yiyen ve yenilen durumu aynı tür için ürkütücü oluyor... 
Hasılı;  "Farkındayım"    diyenin aslında "farkında" olmadığını gördüğümüzde hayal kırıklığına uğruyoruz. Akan suya    katılmak en kolayı işte...Sakin bir denize ulaşmayı beklemek tam bir "yanılgı" iken hem de. Duyguları sezen, anlatımları ile büyüleyen, bizim kuşağın anı tarihinde fon müziği olan sesin içimizde susması meselesi.   

Hayatta kalma mücadelesinin tıka basa tüketmek olduğu, savaşa dönüştüğü, gerçek açlığın ben'liklerde ve egolarda yer bulduğu, "insanlık" kelimesinin anlamını kaybettiği, canlı olan herşeyin değerini kaybettiği  bu Tek Dünya'da; olan ve bitmeyen şeylerin kokusu, yeterince rahatsız ediyor beni. Listemdeki kokuları anımsamakta zorlanıyorum...
Ama yine de bir yerler var...Neyse ki, keşfedilmemiş, doğanın özgürce yaşadığı, insan ayağının henüz! kirletmediği o yerler...Bilen, gören ve umut eden de...Bu coğrafyada ,içimizde ya da yakınımızda. 


...Dedim ya mum bir süre daha yanar... yenilerini de yakarım. 
.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder