HERŞEY YENİDEN BAŞLIYOR...

Doygunluğa ulaşan bulut misali yağmak, bazen okşayan bazen de yerle bir eden rüzgar misali esmek, sessizliği dinlemek, en derin yere dokunmak...güneş misali ısıtmak...hissetmek ve yaşamak...vesaire...vesaire...vesaire
Kısaca ne geliyorsa, ne gidiyorsa...

Şeyma Erdoğan


28 Aralık 2010 Salı

Aşk Tesadüfleri Sever...

http://www.asktesaduflerisever.com/ 
"Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan kaderindir. Bazen bir ömür ararsın, bulunmaz"


Bekliyorum...Filmi yani:)
Bu akşam...Eve dönerken;
Gayri ihtiyari tuttuğum"Metrobüs güncesi"ne eklemeler yaparak geçen dakikalar sonunda inmem gereken durakta indim. Çıkışta turnikeye çantam sıkıştı, çektim cüzdanım düştü, alırken dizimi çarptım,vs vs bir bey "iyi misiniz” dedi... O an,"işte o an” mıydı? hayır;)) Sanırım fazla film seyrediyorum.


Etki alanı çok geniş oluyor bazı sanatların...Popüler olan ve çoğunluğun ulaşabildiği dalları en yaygın olarak takip edilen oluyor. Sinema bunlardan biri. Yerli yapımlar gösterime girdiğinde burun kıvırdığımız, "sanat filmi" diyerek neredeyse aşağılanan filmlerin salon bulamadığı (değişen pek birşey yok gerçi) bir dönemden, her ay onlarca Türk filminin gösterime girdiği bir döneme hızlı bir geçiş yaptık. Kaygısı mesaj ya da derdi sadece güldürmek olan, oyunculukların konuşturulduğu ve ya gişesi  olur denilen türden filmler, festivallikler vs vs. 


Yönetmen, senarist, anlatsın...Ayna tutsun ya da hayatları sunsun. Gerçek olsun ya da gerçeküstü...
"Etrafımızda gördüklerimizden, tanık olduklarımızdan ve duyduklarımızdan çok daha fazlasını göstersin ve "küçük dünya"mızı genişletsin diye" olsun isterim. Yani sinemada ya da evde bir filmi izledikten sonra bir süre koltuğumda kalakalmak isterim. Kaldığım an'lar da olmuştur. Zamanımı harcadığımı düşündüğüm zamanlar da. 


Filmden bir sahne, oyunculuktan bir yüz... Sahneden bir replik, finalden bir müzik; Kalakalır aklınızda ve filmi izlemeden önceki siz değilsinizdir artık. Jenerik akar, müzik devam eder. Yönetmenin gösterdiği dünya sizin "dünya"nızda yaşanan nice farklı hayatların varlığından haberdar eder sizi. Bu haberdarlıktan hoşnut kalmayabilirsiniz. 
Bunları yaşayamayacağınız ve sadece haftasonu eğlencesi olsun diyerek seyrettiğiniz filmler de patlamış mısır ile birlikte yok olur gider hafızanızda. An'lıktır.


Hayallerini besler insanın sinema. Başkalarının hayalleri ile beslenir çünkü. Hayal kırıklığı yaşatır bazen...Bazen de açınızı değiştirir. Hayattan beklentileri yükselttiği de olur. Gerçekleri görmenizi de sağlayabilir. İşte bu kadar etkilidir bazıları. 


Şöyle bir düşünün...Belki bir "ilk 10" listeniz vardır... İlk anda neydi ya filmi anımsıyorum ama adı neydi diyenler çoğunlukta olabilir:) Benim gibi...Ah bu hafıza tembelliği... Telefonda hazır rehber kullanmaya başlamamızdan itibaren böyle olduğunu düşünüyorum. 
Herneyse...


Sinema deyince Amerika'n sinemasının akla geldiği ve zaten bunun pompalandığı gerçeği sözkonusu iken karşı duruş olarak bağımsız sinemanın varolması yadsınamaz. Avrupa sineması ile sadece festivallerde tanışırken, derin bir kültüre sahip İran'ın sinemadaki başarısı da tartışılmaz. Hindistan da zaten seri üretimde...
"Bu bir makale değildir. Bir anı ile başlayan paylaşımın, bir tercih olarak;yüzeysel bilgilerle akmış halidir:)"
Arzu eden 28 Aralık 1895 tarihinden ya da öncesinden araştırmaya başlayabilir...


Gelelim mutlu son'a...
Altın sarısı perdenin katlanarak yukarı çıktığı, koltuk ve balkon seçimlerinin yapıldığı, her seferinde beni niyeyse ürkütmüş olan GONG sesinin 3 kez tekrarlandığı "bir zamanlar"ın çocukları olarak belki merak edersiniz...Nerden nereye geldik diye...


O vakit buyrun..http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-26948/kronolojik-turk-sinema-tarihi.html


beynimize kazınmış haliyle;
The End



25 Aralık 2010 Cumartesi

Berry gel...:)

Bugün tanıştım kendisiyle...Rengi ve şekli dikkatimi çekti önce... Belli ki berrygillerden:) 
Küçük bir araştırma sonrası aşık oldum ona ve bir miktar alıp eve geldim... Daha da yakından tanıdıkça anladım ki O'nsuz hayat hoş değil... Buyrunuz tanışınız... 
Ben çok geç kalmışım ancak daha keşfetmediğim, bilmediğim ve haberdar olmadığım ne çok mucize var şu gezegende... :(
Bu duygu beni panikletiyor. Sadece ilgi alanım olan şifalı bitkiler konusunda değil... Filmler, kitaplar,gezilecek- görülecek yerler, tadlar, kokular, mekanlar... 
İşte vakit sadece bu sebeple bile çok değerli... Trafikte, saçma bir ortamın içinde, faydasız bir sohbette, zevk almadığınız bir işte, sevilmediğiniz bir kişide kaybedilen vaktin, ömürden gittiğini yaş aldıkça algılıyoruz. Belki de bu yüzden yaş ilerledikçe uykusuz geceler artıyor. Kaybettiğimiz zamanlarda yapmadıklarımızı yerine koyma çabasından...Farkında olmadan...
Herneyse...Bu akşamın kahramanı Goji Berry... Mucizelerden sadece biri:)



Her eve ve bünyeye..."Aktar Dükkanı" hayalim beni çağırıyor:)))




GOJİ BERRY nam-diğer Kurt Üzümü Detaylı bilgi ve faideleri için linke bi tık lütfen...

Dünya'da Goji berry ya da wolf berry diye bilinen ancak ülkemizde pek bilinmeyen Kurt Üzümü "Süper Meyve"tanımını gerçekten hak ediyor. Goji Berry çok önemli bir meyve. Orijini Asya olan ve çoğunlukla Tibet ve Moğolistan’da dünyanın en yüksek dağları olan Himalayalar'da yetişiyor. Goji Berry, dünyadaki besin değeri en yüksek olan meyvelerden biri. Çok kuvvetli bir antioksidan olan bu meyve Çin’de tıp alanında 2000 yıldır kullanılıyor.

Goji küçük yumuşak meyveleri olan 1,700 yıl boyunca Tibet'te üretilen çalı formunda bir bitkidir. Tibetliler yüzlerce yıl gojiden yaptığı ilacı, böbrek ve karaciğer tedavisinde kullandılar. Goji, Tibet'te kolesterolü ve kan basıncını düşürmek için kullanılır ve kanı temizler.

Goji, inanılmaz şekilde sulu ve tatlıdır, tadı yabanmersini ve kirazın arasındadır. Goji bitkisinin sağlığımıza çok faydası olduğu için, hiç bir parçası atılmaz ve kullanılabilir. Parlak kırmızı meyveleri lezzetlidir. Yapraklarından, mükemmel çay yapılır. Ayrıca yapraklar ve saplarından yağ yapılır. Kurutulan Goji, bir kuru üzüm olarak ta aynı önemde bir besindir.

Kurt Üzümü İçeriği:


Bir protein deposudur. 19 ayrı aminoasit, % 13 protein, yüksek değerde betakaroten, 21 iz minerali, çinko, demir, fosfor, B-complex, %8 E vitamini, Zeaxanthin, Germanyum, carotenoids, Beta Sitosterol, Cyperone, Solavetivone, Physalin, Betaine ve çok yüksek oranda C vitamini içerir.

24 Aralık 2010 Cuma

bir tür "requiem for at 2010"

BÜLENT ORTAÇGİL- "Ayrıntılar" 2010/sen dinle...




hep çok şey istedim, beğenilmedim.
sevenler de oldu, bu kez ben kaçtım.
bi kaç kez aşık oldum herşeyi yıkıp geçtim.
daha çok gençtim, farketmemiştim.
yaşadık, öğrendik herkes başka biçimde...
taşırım hala ayrıntıları içimde...


bir köşem var adım belli,
sevdiklerim artık  yanımda.
bi mirasyedi gibiyim yatarken bu kumsalda.
ben mutlu, sen umutlu,
beklentiler var yaş elli...
hayat sür gittiği yeli
sonu başından belli.
yaşadık, ögrendik herşey başka şekilde,
taşırım hala ayrıntıları içimde...


hiç bir şeye inanmadım,
uğrunda ölecek kadar.
inananlara imrendim,
o zaman yaşamak çok kolay.
yıkılan duvarlar gördüm,
coğrafyanın değiştiğini.
hiç kimse değiştiremedi,
güçlünün haksızlığını.
yaşadık ve öğrendik, herşey birbirinin içinde.
taşırım hala ayrıntıları içimde...

Bülent Ortaçgil

11 Aralık 2010 Cumartesi

Bir an'(ı)...

Yoldayım...
Mecidiyeköy'de tarzı tipi olan bir kar yağışı...İnceden...İçerdeysen kıymetli" bir soğuk. 
Trafik fena,e-5te...
Taksi şoförü az önce kaloriferi açar mısınız? dediğimde 
-hanfendi cok açamıyorum uyku yapıyo dedi şoktayım...:D 
açtı ama sonra
- kapatabilirsiniz dedim.
-"valla iyi olur” dedi... 
sonuç: dışarda değilim ama üşüyorum!
:)